Vay Tiền Nhanh. Şifa Verme Yeteneği [Lütuf Anları kitabından – Neal Donald Walsh] Bill Tucker 1990 Şubat’ının soğuk bir gününde annem Milwauke’deki St. Mary’s Hastanesinden beni telefonla aradı. “Senin hemen atlayıp buraya, hastaneye gelmen gerek!” dedi yalvarırcasına. “Hayrola, ne oldu?” diye sordum. “baban kendisini kötü hissediyordu, ben de aldım onu acile getirdim” diye ağladı “ve sen buraya gelmeden benimle konuşmayı reddediyorlar!” […] LÜTUF ANLARI – Dünyada Mekan Tanri Beklenmedik Anlarda Yasamimiza Dokundugunda [Acinin nasil sevince, sevgisizligin nasil sevgiye dönüstügüne dair “mucizevi” gerçek yasam öyküleri] Neale Donald Walsh Dharma Yayinlari Dünyada Mekan Bill Tucker, o inanç dersini bundan otuz yil önce aldi ve o dersi hiç unutamadi. Ne zaman olanaksiz diye bir seyin olmadigi sözü aklina gelse hemen aldigi dersi animsayiveriyordu. Her seyin […] MEKTUP Ameliyat odasından çıkan doktoru görünce ayağa fırladı “Küçük oğlum nasıl? İyileşecek mi? Onu ne zaman görebilirim?” Doktor, “Üzgünüm. Elimizden geleni yaptık, ama oğlun başaramadı” Sally, “Neden küçük çocuklar kanser olurlar? Artık Tanrı önemsemiyor mu? Oğlumun sana ihtiyacı varken neredeydin Tanrım?” Doktor, “Oğlunla bir süre yalnız kalmak ister misin? Oğlun üniversiteye aktarılmadan önce, hemşirelerden biri birkaç […] ROBBY Arkadaşlarımın teşvik etmesi ile bu hikayeyi yazıyorum. Adım Mildred Hondorf. Eski bir ilkokul müzik öğretmeniyim. Gelirimi her zaman piyano dersleri vererek kazandım, bunu 30 yıldır yapıyorum. Yıllardır çocukların bir çok seviyede müzikal yetenekleri olduğunu gördüm. Hiçbir dahi çocuk eğitmedim ama bazı yetenekli öğrencilerim oldu. Ama müzikal olarak zorlayıcı öğrencilerim de oldu. Bunlardan biri Robby idi. […] SEVGİNİN MUCİZESİ Mirzakarim Norbekov Bir gün gazetede çalisan bir arkadasim telefon etti ve, “Hadi denize gidelim. Zamanin var mi?” diye sordu. “Var” dedim. “Bir grup psikolog gidiyor, gazeteci olarak onlara katilacagim. Istersen seni de listeye dahil edeyim, nasilsa psikologsun. Düsünebiliyor musun ? Devletin parasiyla Kirim’da otuz bes gün. Deniz, sarap, kebaplar, tatil terapisi…” Kabul ettim. Beles kimin […] TANRI’NIN MÜKEMMELLİĞİ … New York, Brooklyn’ de özürlü çocukların devam ettiği Chush adında bir okul vardır. Bazı çocuklar tüm okul hayatını Chush’ta geçirirken, bazıları da belli bir süre sonra normal okullara geçiş yapabilmektedirler. Okula gelir sağlanması için düzenlenen bir gecede, çocuğu Chush’ a devam etmekte olan bir baba, davete katılan insanların asla unutmayacakları bir konuşma yapar. Adam konuşmasının […] İKİ TENORUN GERÇEK HİKAYESİ Bu, belki bir kaç insanin işittiği bir hikayedir… Birlikte şarkı söyleyerek dünyayı heyecanlandıran üç tenordan – Luciano Pavarotti, Placido Domingo and José Carreras – ikisi hakkındadır. İspanya’ya hiç gitmemiş olanlar bile Katalanlar ile Madritliler arasındaki rekabeti bilir, çünkü Katalanlar İspanya’ya hükmeden Madrid’den bağımsızlıklarını almak için mücadele ediyorlar. Placido Domingo Madritlidir ve Jose Carreras Katalandır. Politik […] VALENTİN Birinci sınıftaki diğer arkadaşları arasında pek popüler olmayan, utangaç bir çocuk, Sevgililer Günü’nün yaklaştığı bir akşam annesinin yanına gidip, sınıf arkadaşlarına bir kart hazırlayabilmesi için, isimlerini bir kağıda yazmasını rica eder. Çocuk, arkadaşlarının adını tek tek anımsayıp annesine söylerken, annesi de bu isimleri kağıda dökmeye başlar. Bu arada arkadaşlarından herhangi birinin adını unuturum endişesini taşımaktadır […] YAŞAMDA BİR DERS Jack’in yaşlı adamı yan kapıda görmesinden beri hayli zaman geçmişti. Kolej, kızlar, kariyer ve hayatın kendisi diğer şeyleri aksatmıştı. Gerçekte, Jack hayallerinin peşinde ülkeyi dolaşmıştı. Orada, meşgul yaşamının aceleciliğinde, Jack’in geçmişi düşünecek fazla zamanı yoktu ve karısı ve oğlu ile geçirecek fazla zamanı yoktu. Geleceği üzerine çalışıyordu ve hiçbir şey onu durduramazdı. Telefonda annesi ona […] YARIŞI KAZANMAK ÜZERİNE Birkaç yıl önce, Seattle Özel Olimpiyatlarında, hepsi fiziksel ve zihinsel engelli olan dokuz yarışmacı, 100 metre yarışı için başlama çizgisinde toplanmışlardı. Silah sesi ile birlikte, hepsi yarışa başladı, ani ve hızlı bir hamle ile değil, ama yarışı koşup bitirmek ve kazanmak isteği ile. Asfalt üzerinde tökezleyip düşerek birkaç takla atan küçük bir oğlan dışında ; […] Yağmurda Yürümek Bu güzel, kumral saçlı, çilli – yüzlü masumiyetin imajı olan küçük kız altı yaşlarında olmalıydı. Annesi roman sahnelerindeki biri gibi görünüyordu. Kumral saçları kulak hizasındaydı ve biraz kıvırcıktı. Normal bir anne gibi görünüyordu. Dışarıda yağmur yağıyordu. Öyle yağıyordu ki su oluklarının üzerinden fışkırıyordu; oluk ağzına akmak için zamanı yokmuş gibi toprağa çarpmak için bir acele […] TAŞ Yaşlandıkça, genç kızı giderek daha çok asileşiyordu. Bir gece polis, içkili araba kullandığı için kızını tutukladı. Anne onu almak için karakola gitmek zorunda kaldı. Ertesi öğleye kadar hiç konuşmadılar. Anne, kızına ambalajlı küçük bir kutudaki hediyeyi vererek gerilimi düşürdü. Kız kutuyu açınca içinde küçük bir taş buldu. Gözlerini kaldırıp sordu, “Anne, bu ne için ?” […] Tanrı’dan Bir Armağan Daha fazla okuyorum ve daha az toz aliyorum. Avluda oturuyorum ve bahçedeki yabani otlara sinirlenmeden manzaraya hayran oluyorum. Ailem ve arkadaslarim ile daha fazla zaman harciyorum ve daha az çalisiyorum. Her mümkün oldugunda, hayat, katlanmak için degil, tat almak için bir deneyimler modeli olmali. Simdi bu anlari farketmeye çalisiyorum ve onlari seviyorum. Herhangi bir sey […] Sevginin Gücü Otobüs yolcuları elinde beyaz bir baston tasiyan genç ve güzel kadinin otobüse binisini içten gelen bir sempati ile izlediler. Basamaklari geçti, bos oldugu söylenen koltugu el yordamiyla buldu, oturdu, çantasini kucagina aldi. Bastonunu koltuga yasladi. 34 yasindaki Susan, bir yildir görmüyordu. Bir yanlis teshis sonucu görmez olmus, birden karanlik bir dünyanin içine düsmüstü. Öfke, kizginlik […] Şarkı Söylemeye Devam Et İnanılmaz ama gerçek bir hikaye Her iyi anne gibi Karen de bir bebeğin yolda olduğunu öğrenince, üç yaşındaki oğlu Michael’i yeni bir kardeş için hazırlamaya başlamıştı. Bebeğin kız olacağı anlaşıldı ve Michael annesinin karnındaki kız kardeşine her gün, her akşam şarkı söylemeye başladı. Onunla tanışmadan önce aralarında bir sevgi bağı oluşmaya başlamıştı. Hamilelik normal bir […] Atatürk Ve Atatürk'ün Çocuk Sevgisi Atatürk, yaşamı boyunca tüm sevdiklerine hangi yaşta olursa olsun "çocuk" diye seslenirdi. Onun sözlüğünde çocuk sevgi demekti. O'nun çocuğu yoktu ama içinde bitip tükenmeyen bir çocuk sevgisi vardı. Bundan dolayı yüreği arada burkulmuş mudur bilmiyorum ama galiba bu ihtimal çok düşük; bütün Türk çocukları onun öz yavruları gibiydi. Atatürk, çocukların riyakârlık bilmeden bütün istek ve arzularını içlerinden geldiği gibi açıklamalarından çok hoşlanırdı. Son yıllarını da çok sevdiği bir çocukla geçirdi. Ülkü, Atatürk'ün çocuk sevgisinin bir simgesi oldu. O'nun açık mavi gözleri her yerde çocukları arardı. Çağdaş ve mutlu Türkiye'yi çocuklarda görür ve çocuklarda bulurdu. Tüm yurt gezilerinde çocuklara sevgi ile yaklaşır, onlarla uzun uzun konuşurdu. Vedat Demirci'nin anılarından öğrenildiğine göre; Atatürk bir gün çocuk balosuna gider. Ortalıkta bir şaşkınlık havası doğar. Küçük bir oğlan salonun orta yerinde kalır. Bu yavru hayranlıkla bir süre Atatürk'e baktıktan sonra "Atatürk’üm, seni öpmek istiyorum" der. Ortalığa bir sessizlik dalgası yayılır. Bu derin sessizliği Atatürk'ün sesi bozar "Öyleyse, gel öp" der. Çocuk koşarak Atatürk'ün boynuna sarılır. O sırada diğer çocuklar da "Biz de.. Biz de.." diye bağırırlar. Böylece tüm çocuklar Ata'yı doya doya öperler. Bu görüntü çoğu kişiyi ağlatır. Büyük Atatürk de ağlar. Evet, Türk çocuklarının bu engin sevgisi için ağlar. Hem de sevinç gözyaşlarını dökerek. O gün çevresindekilere övünçle İşte benim kuşaklarım" der. Atatürk çocuk davasının önemini her ortamda vurgulayarak çocuklara yönelik hizmetlerde rehberlik yapmayı sürdürmüştür. 17 Ekim 1922 yılında Bursa’da kendini karşılayan çocuklara aşağıdaki şekilde seslenerek nasıl bir gençlik istediğini belirtmiştir Küçük hanımlar, küçük beyler Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal asıl ışığa boğacak olan Ne Kadar Önemli, Değerli Olduğunuzu Düşünerek Ona Göre Çalışınız. Sizlerden Çok Şey Bekliyoruz.’ Atatürk Albümü–1992 Evet, Atatürk’ün çocuk sevgisi çok büyüktü, peki ya ondan sonra gelenlerin, her fırsatta Atam İzindeyiz!’ diyenlerin çocuk sevgisi nasıldı? Atatürk’ten sonra gelen hiç bir cumhurbaşkanı, başbakan veya bir asker bir çocuğu elinden tutup da resim sergisi gezmeye götürmedi. Hiç bir cumhurbaşkanı veya başbakan çocuğu protokol sırasının en önüne oturtmadı. Hiçbir başbakan bir çocuğu salıncakta sallamadı. Bir çocuğu taşıttan kendi elleriyle indirmedi. Bir yabancı konukla birlikteyken yanına çocuk almadı. Bir yetişkini dinlerken gösterdiği ciddiyetle dinlemedi. Onlarla birlikte denize girmedi, objektiflere poz vermedi. Onlarla gezintilere çıkmadı. Onlara el öptürtmemezlik yapmadı. Tüm bunlar bir yana, 1938’den itibaren bu ülkede yetişkin insan-çocuk insan dostluğu, arkadaşlığı diye bir şey kalmadı. Türkiye’nin markası, Atatürk’teki çocuk sevgisi ve onun çocuğa verdiği değer olmalıdır. Eşsiz bir örnektir. Ama o büyük insanın çocuklara yaklaşımını bu ülkenin anne babaları ve öğretmenleri bile örnek almıyor ki başkalarına örnek gösterilebilsin...’ Elif Rumeysa Atatürk Atatürkün çocuk sevgisi sevdiği bir çocuk Çağdaş ve mutlu Türkiye Atatürk Albümü Yeni Eklenen Atatürk Hakkında Bilgiler Mustafa Kemal'i̇n Ordusu Atatürk'ün Hayatı Öykü-hikaye Atatürk Kronolojisi Kısaltılmış Hayatı Çaresizliklerle Dolu Bir Adamın Başarı Öyküsü Atatürk'ün Kişisel Özellikleri Mustafa Kemal'den Conkbayırı Anısı Atatürk'ün Spor İle İlgili Vecizeleri Atatürk'e Kemal Adını Kim Verdi? Atatürk Hakkında Bilgiler Ana Sayfa + Atatürk Hakkında Bilgiler Ekleyin Atatürk Ve Atatürk'ün Çocuk Sevgisi Hakkında Yorum Yazın... şükrü On numara 2020-01-07 Yakup Abi duygulandım çok güzel olmuş 2019-11-08 ANONİM ÇOK GÜZEL OLMUŞ 2019-01-08 arda ödevi bu sayede yaptım sağol 2018-12-18 Tuana Atatürk çok çocuk seviyor muş Ve çok güzel bir insan olduğunu ifade etti ☺ 2018-04-02 Tuana. Karal Atatürk çok güzel bir insan. Harika bir kalbi var 2018-04-02 Ece cidden çok güzel yazmışlar 2017-12-17 Selin bencede esmanur atatürk sevgisi çok güzel 2017-12-17 Selin çok güzel yazmışlar 2017-12-17 esmanur bence atatürkün çocuk sevgisi çok güzel 2017-12-04 Bahar Çocuk sevgisini başkalarının çocuğuyla yaşayan büyük adam. 2017-11-27 semih ölmez çok güzel olmuş 2017-11-07 inci Ellerine saglık 2017-11-05 inci Cok guzel yarıyo işlere atatürkü zaten çok severim 2017-11-05 yalçın reis hoca bize bunu yazıda sordu anafikiri falan filan cok guzel 2017-04-27 mina ergün sana teşekkür ederiz 2017-02-27 vahide a bilmiyoduk enes çagan 2016-12-23 vahide katılıyorum zehraya 2016-12-23 Zehra Çok sağolun işime yaradi 2016-11-07 elif Çok güzel olmuş ellerine emeğine yüreğine sağlık 2016-04-21 nurhayat bence atatürk ölmedi her zaman kalbide 2015-11-06 ayşenur güzel kısa ve öz herşeyi anlatmasada fena değil yani 2014-11-22 misafir gzl teşekkürler 2014-11-18 Elif güner Senin sayende ödevi mi yapabiliyorum 2014-11-11 samet okumadım ama güzel bir yazıya benziyor... 2014-11-10 misafir yorum uzun ve güzel ama kardeşim için olmaz.... 2014-11-10 ceren bence güzel anlatılmış ama benim istediğim gibi değil 2014-10-29 Gülçin Okumadım ama güzel bir siteye benziyor . 2014-10-23 enes çağan atatürkün çocuk sevgisi güzel birşey 2013-10-25Yazılan 29 yorum görüntüleniyorAtatürk Ve Atatürk'ün Çocuk Sevgisi Sevgi Hikayeleri okumak bazen hayatta bizlere ne yapmamız gerektiği konusunda yönlendirme yapar işte buradan hareketle Sevgi İle İlgili Hikayeler kısa özet olarak hazırladık. Bir Gülün Hikayesi Onlarla yıllar önce tanıştım. Bir cafede yani yemekten sonra müzik dinlemeye gidilebilen bir yerde… Ben masalardan birinde, tek başıma vazonun içinde duruyordum. Canım sıkılıyordu aslında. Özel olarak bu iş için, evleri, cafeleri, restorantları ve iş yerlerini süslemek, insanlar tarafından sevdiklerine hediye edilmek üzere yetiştiriliyordum. Benim kaderimde de buraya satılmada vardı, sevdiklerimden ayrılmış, bu vazoya yerleştirilmiştim. Can sıkıntısı içinde akibetimi bekliyordum daha ne kadar yaşayacağımı bilmeden. Kimse benimle ilgilenmiyordu. O gelene kadar… Çok güzel bir kadındı. Simsiyah saçları, düzgün vücudu, sade elbisesi ve narinliğiyle bir yıldız gibi parlıyordu. Kapıdan içeri girer girmez gözüm takıldı. Onun elinde, saçında veya yakasında olmak isteğiyle dolup taştım birden. Boş masama otursunlar diye dua ettim. Yanında birileri vardı, etrafa bakıyorlardı. Bende bakındım ve kalbim çarpmaya başladı, benden başka boş masa yoktu, demek ki bana geleceklerdi… Yanılmamıştım. Oturur oturmaz beni fark etti. ALLAH’ım ne güzel bir kırmızı gül diyerek önce beni seyretti, sonra yapraklarıma yumuşak elleriyle dokundu, daha sonra burnuna götürdü beni. Ben onun dokunuşları ve kokusuyla ürperirken oda benim kokuma bayılmıştı. Eline alıp,uzunca bir süre tuttu beni. Arada bir kokladı,kokumu içine çekti. Derken… Derken o çıkageldi. Hiç beklemediğim, ummadığım bir anda masaya geldi. Kadınla ilk kez tanışıyorlardı. Küçük bir merasimden sonra kadının yanına oturdu. Ben yine onun ellerindeydim… Birden kadının kulağına eğilip, “kırmızının sana çok yakıştığını biliyor musun?” dedi. Sesi çok kibardı… Doğrusunu isterseniz, ben bile etkilenmiştim. Gözlerini kaldırıp ona gülümsediği an bakışlarının son derece çarpıcı olduğunu gördüm. Benim ki daha etkilenmişti. İkimizde dikkatlice incelemeye başladık adamı. Kendini beğenmiş bir havası vardı. Yakışıklıydı Allah için, şık ve iyi giyimli, ağzı laf yapan biriydi. Sık sık kulağına bir şeyler söylüyor, oda çapkına gülümsüyordu. Meğer oda benim gibi kapıdan içeri girdiği andan itibaren güzel kadını izlemiş… Birkaç dakika sonra iş işten geçmişti. Tahmin ettiğim şey gerçekleşti. O andan itibaren yalnızca ikisi vardı orada. Birlikte sohbet ettiler, konuştular… Bende mutluydum ama birazdan onların gideceğini düşünmek acı veriyordu. Daha goncaydım, en azından bir haftalık ömrüm vardı, ama bundan sonraki günlerimi burada, bu karanlık yerde geçirmek istemiyordum. Beni alırmıydı giderken? Yanında götürürmüydü? Ben bu duygularla doluyken kalkmakta olduklarını fark ettim. Aman Allah’ım gidiyordu! Gidiyorlardı. Adam geldikten sonra benimle hiç ilgilenmemişti. Beni unutmuştu. Ayağa kalktı, çantasını aldı, ceketini omuzlarına attı ve yavaş yavaş uzaklaştı masadan. Beni bırakarak… Kahrolmuştum. Bütün ümitlerim sona ermişti. Ona son bir kez veda etmek üzereyken, genç adamın masaya döndüğünü gördüm. Bir şey unutmuştu herhalde. Geldi bana uzandı… Yoksa.. Beni aldı, önce kokladı, kokumu onun yaptığı gibi içine çekti ve onun yanına gitti… Gözlerinin içine bakarak “Bütün bir gece çok hoş bir ikiliydiniz, onu yalnız mı bırakacaksın” diyerek beni uzattı. Daha önce biraz kıskanmıştım, ama o anda çok sevdim bu adamı. Sarılıp öpmek geldi içimden. O gece ve sonrası onlarla birlikte aşkı, mutluluğu, tutkuyu, ihtirası yaşadım. Çok büyük bir aşka tanık oldum. Ama korkuyordum. Hislerim bu aşkın uzun sürmeyeceğini söylüyordu. Evet çok seviyorlardı birbirlerini ama başka dünyaların insanıydılar… Her şeyleri farklıydı. Bu ilişki onları tüketecekti… Beni bir hafta boyunca vazoda baktı. Her gün suyumu değiştirdi, uzun yaşamam için vitaminlerle besledi beni. Her sabah yataktan kalkınca okşadı, sevdi, kokladı. Her akşam eve geldiğinde benimle ilgilendi. Yapraklarımın dökülmekte olduğunu fark edince kurumamamı, yapraklarımın dökülmemesini sağladı. Ömrümü uzattı. Aradan yıllar geçmesine rağmen hala yaşıyordum. Hala onunla beraberim. Onun yatağının başucundayım. Ben onunlayım ama buluşmamızı sağlayan bizimle değil artık. Korktuğum başıma geldi. Bir yıl sürdü ilişkileri. Aşk dolu geceler yerini kavgalara bıraktı. Hiç istememe rağmen birbirlerini kırmalarına şahit oldum. Onunla birlikte bende ağladım. Her kavga, daha tutkulu bir barışmayla sonuçlanıyordu. Ama sonra bir gün gitti ve bir daha hiç aramadı… Ama o günden sonra her gün bir arkadaşım geldi evimize. Her gün kırmızı bir gül getirdi çiçekçiler. Kimden geldiğine dair hiçbir not olmadı güllerin üzerinde. Ama oda bende kimin gönderdiğini biliyorduk. Aradan yıllar geçti, başkaları geldi gitti eve. Ama o hiç gelmedi. Gülü hep geldi. O da güllerin hiçbirini atmaya kıyamadı. Hepsini yaprakları dökülmeye başladıktan sonra kuruttu, yaprakları ufaladı, banyoda, odalarda sakladı. Saklamaya devam ediyor… Bu güzel kokulu evde ben öldüm bir gün ve… benimle birlikte o güzel kadın da öldü. Ama ev hala onun kokusuyla doluydu.. Bir Yılbaşı Hediyesi Adam 3 yaşındaki kızını, gayet pahalı bir hediyelik kaplama kağıdını ziyan ettiği için azarlamıştı. Küçük kız, koskoca bir paket altın yaldızlı kağıdı bir kutuyu eğri büğrü sarmak için kullanmıştı… Yılbaşı sabahı küçük kızı, paketi getirip Bu senin babacığım” dediğinde çok üzüldü. Acaba gereğinden fazla mı tepki göstermişti kızına. Bir gece evvel yaptığından utanarak, kutuyu açtı. Fakat kutunun içi boştu. Kızına gene çıkıştı Birisine bir hediye verdiğinde, kutunun içinde bir şey olması lazım. Bunu da mı bilmiyorsun küçük hanım?..” Küçük kız gözlerinde yaşlarla babasına baktı. O kutu boş değil ki baba! İçini öpücüklerle doldurmuştum!..” Babası o kadar çok üzüldü ki, koştu, kızına sarıldı. Beraberce ağladılar. Adam o kutuyu ömrünün sonuna kadar sakladı. Ne zaman keyfi kaçsa, ne zaman morali bozulsa, ne zaman kendini kötü hissetse, kutuya koşar, içinden minik kızının sevgi ile doldurduğu hayali öpücüklerden birini çıkarırdı. “Aslında bütün insanlara böyle bir kutu mutlaka verilmiştir. Zor zamanlarda bu kutuyu çıkarıp içine bakabilmeyi başarmak, mutluluğun anahtarlarından biri olsa gerek.” Bulut Ve Yıldız Bir zamanlar gökyüzünde birbirlerini gerçekten çok seven bir bulutla yıldız varmış…Bulut bulut gökyüzünün en şeker, en pembe bulutu, yıldızsa; en parlak, umudu en çok yansıtan yıldızıymış… Gökyüzündeki her varlık onların sevgisi kıskanırmış. Tatlu bir kıskkançlıkmış tabii ki onların ki… Ama biri varmış ki, bulut ve yıldızın ayrılmalarını yürekten istiyormuş. Hem de yıldızın en yakın arkadaşı olmasına rağmen… Bulut biraz safmış, kimseyi kıramazmış… Yıldızsa bulut’ u için elinden gelen herşeyi yapabilir, herkese meydan okuyabilirmiş… Zaten onun için bir bulutu bir de çok sevdiği dostu peri varmış… Nereden bilebilirdi ki, perinin bir gün bunların hepsini yıldızla bulutun ayrılmaları için kullanacağını?… Bir gün nazar değmiş, buluyla yıldıza… Hiç yoktan bir sebepten tartışmışlar. Bulut, çekip gitmiş, hatalı olmasına rağmen…Yıldızsa “Nasılsa bulutum beni seviyor, dönecektir.” diye düşünmüş. Fakat hiç bir şey beklediği gibi gitmemiş. Ve bulut dönmemiş…Kim bilir, belki de cesaret edememiştir dönmeye bilinmez. Ama tek bir gerçek vardı ki O da ikisinin de çok üzgün olduklarıydı… Gökyüzündeki iyilik mekekleri bile ağlamışlar onların durumlarına ama ne fayda… Ertesi gün yıldız olanları en yakın dostu periye anlatmış. Periyse göstermelik bir hüzne bürünmüş… Çünkü eline büyük bir fırsat geçmişti. Artık hayatı boyunca kıskandığı kişiye karşı kozları vardı elinde… O kişi, en yakın dostu yıldız olmasına rağmen kullanacaktı kozlarını… Hem de büyük bir zevkle… Bulutun yanına gitti ve yıldızın artık onu sevmediğini söyledi. Bulutsa üzüldü, boynunu bıraktı, ama elinden hiç bir şey gelmeyeceğini düşündü… Çünkü yıldız inatçıydı…Bir kere olmaz dediyse, bir daha olur demezdi. Peri de bulutun bu üzgün durumundan yararlanıp, ona olan sevgisini itiraf etti… Bulut da kimseyi kıramadığı için perinin, yıldızın yerine geçmesine izin verdi… Yıldız, günlerce bulutun dönmesini, ondan af dilemesini bekledi. Ama bulut gelmedi. Bir gün yıldız, bulutun yanına gidip, konuşmaya karar verdi. Gece yola çıktı… Bulut, dostu, sandığı periyle birlikte ayda eleleydi… Melekler dayanamayıp, tüm olan biteni anlattılar yıldıza… Yıldız, çok üzüldü ve çaresiz döndü arkasına ve gitti… Ve yavaş yavaş sönmeye başladı. O günden sonra yıldız söndü, ışık veremez oldu… Bulutsa artık ne o kadar pembe, ne de o kadar kadifeydi… Yıldız, ilk zamanlar her şeyden vazgeçti, hayata küstü… Ama kolay pes etmedi…Kısa bir süre sonra hayatıyla ilgili o önemli kararı verdi… O güne kadar hiç görmediği güneşin yanına gidecekti ve biraz daha ışık isteyecekti ondan… Çok geçmeden daha önce hiç görmediği güneşin yanına gitti… Ondan yansıtması için biraz daha ışık istedi… Güneş ışık yerine sevgisini verdi yıldıza… O gün bu gündür yıldız, dünyaya güneşin sevgisini yansıtır… Bulutsa; hep gözyaşlarını akıtır dünyaya… Bir de yüreğinde kopan fırtınaları… Sevginin Işığı Otobüs yolcuları elinde beyaz bir baston taşıyan genç ve güzel kadının otobüse binişini içten gelen bir sempati ile izlediler… Basamakları geçti. Boş olduğu söylenen koltuğu el yordamı ile buldu. Oturdu… Çantasını kucağına aldı. Bastonu koltuğa yasladı. 34 yaşındaki Susan, bir yıldır görmüyordu. Bir yanlış teşhis sonucu görmez olmuş, birden karanlık bir dünyanın içine düşmüştü. Öfke.. Kızgınlık.. Kendine acıma.. Hayatta tek dayanağı artık kocası Mark idi.. Mark hava kuvvetlerinde subaydı. Susan’ı bütün kalbi ile seviyordu. Susan gözlerini kaybedince, Mark karısının içine düştüğü umutsuzluğu hemen fark etmişti. Ona yeniden güç kazanması, kaybettiği kendine güvene yeniden sahip olması için yardım etmeliydi. Susan gene kendi kendine yeterli olduğuna inanmalı, kimseye bağımlı olmadan yaşayabilmeliydi. Sonunda Susan’ı işine dönmeye ikna etti. Peki ama evden işe nasıl gidecekti?… Genelde otobüsle giderdi. Ama şimdi koca kenti bir uçtan ötekine tek başına geçmekten korkuyordu. Mark her sabah onu arabası ile işe bırakmayı önerdi. Kendi işi tam aksi yönde olduğu halde.. İlk günler Susan kendini rahat hissetti. Mark da, “Görmüyorum, artık hiçbir işe yaramam” diyen karısını çalışmaya başlattığı için mutluydu. Ama bir süre sonra Mark işlerin iyi gitmediğini farkketti. Başkasına bağımlı yaşamanın Susan’ı mutlu etmesi mümkün değildi. İşe eskiden olduğu gibi kendi başına otobüsle gitmeliydi. Ama Susan hala o kadar hassas, o kadar kırılgan, o kadar öfkeliydi ki.. Ne yapabilirdi?.. “Otobüs” lafı ağzından çıkar çıkmaz, Susan öfkeyle haykırdı.. “Nasıl yaparım?.. Görmüyor musun ben körüm!.. Nerde olduğumu nerden bilirim, nereye gittiğimi nasıl anlarım.. Galiba sana ağır gelmeye başladım, beni başından atmaya çalışıyorsun..” Duydukları Mark’ın kalbini fena halde kırdı. Ama ne yapacağını biliyordu.. Her sabah ve akşam otobüsünü arabamla takip edeceğim. Sen bu yolculuğu tek başına yapmaya hazır olana dek sürecek bu..” Tam iki hafta Mark, Susan’ın otobüsünün arkasından gitti.. İki hafta boyu karısına görme dışındaki duyularını nasıl kullanacağını anlattı. Özellikle duymanın pek çok sorunu çözeceğini izah etti. Kulakları ona nerede olduğunu söyleyebilirdi. Yeni yaşam tarzına alışmasına yardımcı olabilirdi. Otobüs şoförü ile ahbap olursa, her şey kolaylaşır, şoför her gün ona önde bir yer bile ayırırdı. Nihayet Susan, yolculuğu tek başına yapmaya hazır olduğunu hissetti. Pazartesi sabahı geldi.. Ayrılırken, otobüsünün geçici eskortu kocasına, hayattaki en büyük dostuna sarıldı.. Gözleri yaşla doluydu Susan’ın.. Kocasına öyle teşekkürle doluydu ki.. Onun sabrı, sadakati, desteği ve sevgisiyle umutsuzluk uçurumundan nasıl çıkmış, nasıl yeniden hayata dönmüştü.. Allahaısmarladık” dedi kocasına ve uzun zamandan beri ilk defa ters yönlerde yola çıktılar. Pazartesi.. Salı.. Çarşamba.. Her gün mükemmel geçti Susan için.. Kendini hiç bu kadar iyi hissetmemişti. Yapıyordu.. Başarıyordu.. Tek başına başarıyordu.. Kendi kendine gidip gelebiliyordu işte.. Cuma sabahı, Susan her günkü gibi otobüse bindi.. Ofisinin karşısındaki durakta inerken bilet parasını uzattı şoföre.. Sizi kıskanıyorum bayan” dedi, şoför.. Susan şoförün başkasına hitap ettiğini düşündü.. Bir körün gıpta edilecek nesi olabilirdi ki?.. Neyimi kıskanıyorsunuz benim” diye sordu şoföre.. Sizin kadar sevilmek, sizin kadar şefkat ve sevgiyle korunmak çok hoş bir duygu olmalı bayan” dedi şoför.. Nasıl yani” dedi, Susan.. Bir haftadır, her sabah yakışıklı bir subay köşede duruyor ve siz otobüsten inene kadar izliyor. Yolu kazasız geçmenize bakıyor, ofisinize girene kadar oradan ayrılmıyor. Sonra size bir öpücük yolluyor, elini sallıyor ve yürüyüp gidiyor. Siz çok talihli bir kadınsınız bayan..” Mutluluk göz yaşları Susan’ın yanaklarından akmaya başladı. Ve birden hatırladı.. Mark’ı hiç görmüyordu ama, bir haftadır yanında olduğunu hem de öyle kuvvetli hissediyordu ki.. Talihli, gerçekten çok talihli idi. Öyle bir armağan vermişti ki ona hayat, görmekten daha değerliydi.. Bu armağanın varlığına inanması için görmesi gerekmiyordu. Sevginin aydınlatmayacağı hiçbir karanlık yoktu çünkü… Aile ile ilgili kompozisyon örnekleri sunduğumuz yazımıza hoş geldiniz. Bu sayfamızda ailenin önemini ve aile sevgisi konusunu ele alan güzel metinler hazırladık. Ailenin önemi ile ilgili kompozisyonları kısa ve uzun versiyonları ile hazırladık ki hem ilkokul hem ortaokul hem de lise öğrencilerine ödev konusunda yardımcı olabilsin. Aile sevgisi ile ilgili yazıların her birine güzel bir başlık belirledik, yine her bir kompozisyonu giriş gelişme sonuç bölümlerine uygun şekilde yazdık. Şimdi dilerseniz ailenin önemi ile ilgili kompozisyon örneklerine geçelim. Aile AİLENİN ÖNEMİ Aile, eş ve çocukların oluşturduğu en küçük kurumdur. Sadece anne, baba ve bunlardan doğan çocukların oluşturduğu aile birimine ’çekirdek aile’’ adı verilirken; dede, anneanne veya babaannenin de dahil olduğu aile birimine ise ’geniş aile’’ adı verilir. Ailemizi oluşturan bireyler, hayatımız boyunca bize en yakın olan, bize en çok destek sunan ve bizi her halimizle kabul edip seven kişilerdir. Özellikle annelerimiz, bizim için her türlü fedakarlıkta bulunur, bıkıp usanmadan bizi yetiştirir, deyim yerindeyse bizim için saçlarını süpürge eder. Babalarımız da aynı şekilde her zaman daha iyi bir hayat sürmemiz için çalışıp çırpınırlar. Kardeşlerimiz ise bizi koruyup kollayan, bizim iyiliğimiz için birçok fedakarlıkta bulunan kişilerdir. Bu yönüyle baktığımızda aile çok önemlidir. Bizi her zaman destekleyecek ve bizi koşulsuz sevecek kişi ailemizdir. Bizler de ailemizi her zaman sevmeli, zor zamanlarında onların yanında olmalıyız. Arkadaşlarımız gün gelir giderler, bizi unuturlar. Ama ailemiz hayatımız boyunca yanımızda olacaktır. Bu yüzden onların değerini iyi bilelim. -SON- CANIM AİLEM Canım ailem, sizi çok seviyorum. Siz benim her şeyimsiniz. Beni dünyaya getiren, besleyen, iyi bir çocuk olarak yetiştiren sizlersiniz. Biliyorum, hepiniz beni çok seviyorsunuz. Ben de sizi gerçekten çok seviyorum. Siz olmasaydınız bu hayat çok anlamsız olurdu. Sizin sayenizde mutluyum, sizin sayenizde yaşamaktan zevk alıyorum. Sevgili ailem, biz et ile tırnak gibiyiz. Birbirimizden asla kopamayız. Büyüyüp yetişkin bir insan olsam da sizi hep seveceğim ve sizler için elimden geleni yapacağım. Siz bana az emek vermediniz. Bütün hayatınızı bana göre düzenlediniz. Henüz yürüyemeyen, konuşamayan bir bebekken bile tüm bakımlarımı siz üstlendiniz. Acıktığımda yemek verdiniz, susadığımda su verdiniz, hastalandığımda saatlerce başımda beklediniz. Ağladığımızda bir an olsun of demediniz. Beni her zaman sevdiniz ve bana gülümsediniz. Anneciğim, bana az emek vermedin. Dokuz ay karnında, ben yürüyene kadar kucağında taşıdın. Ama bunu hep mutlulukla yaptın. Her dakika beni düşündün ve beni mutlu etmek için bir şeyler yaptın. Babacığım, sen de beni çok sevdin. Bana güzel bir gelecek sunmak için çok çalıştın. Beni okutmak için bana her türlü imkanı sağladın. Seni de çok seviyorum. Kardeşlerim, siz de benim için çok önemlisiniz. En güzel zamanlarım sizinle geçti. Beni mutlu etmek için benimle oynadınız. Beraber güzel vakitler geçirdik. Her ne olursa olsun sizi sevmekten asla vazgeçmeyeceğim. Her zaman sizin en büyük destekçiniz olacağım. Zor zamanlarınızda yanınızda olacağım. Çünkü sizi gerçekten çok seviyorum. Hepiniz benim için çok ama çok önemlisiniz. -SON- AİLE SEVGİSİ Doğduğumuz günden bu yana bize bakan, bizi yetiştiren, bizim için birçok fedakarlıkta bulunanlar ailemizdir. Ailemiz bizi her zaman kendisinden bile daha fazla düşünür. Bizim daha iyi bir yaşam sürmemiz için çabalayıp dururlar. Aile, Türk toplumu için çok önemlidir. Aile, bizim için herkesten daha önemlidir; çünkü bizi gerçek anlamda koşulsuz seven, hatalarımızı örten, her konuda bize destek veren onlardır. Biz de her zaman ailemizin yanında olmalı, onların zor durumlarında onlara yardımcı olmalıyız. Evlenip kendi yuvamızdan kopsak bile onlardan kopmamalı onları sürekli ziyaret etmeli ve evlerimize davet etmeliyiz. Öğrenci ise biz de onlara karşı sorumluluklarımızı bilmeliyiz. Örneğin ev işlerinde ailemize yardım etmeli ve dersimizi düzenli olarak çalışmalıyız. Çünkü bizim her başarımız ailemizi de mutlu edecektir. Bir anne babanın çocukları için istediği tek şey onların mutlu olmalarıdır. Bütün hayatlarını bunu sağlamak için geçirirler. Bizler de onların kıymetini bilmeli, onları daha fazla mutlu etmek için çabalamalıyız. -SON- AİLE Aile, toplumu oluşturan en küçük birimdir. Toplumun varlığı, bir anlamda ailelerin varlığına bağlıdır. Aile kurmaktaki ana amaç, birbirini seven iki kişinin hayatlarını birleştirerek birbirine destek olması ve hayatın getireceği zorluklara birlikte göğüs germektir. Aynı zamanda çocuk sahibi olarak insan yaşamını devam ettirmektir. Bu yönüyle baktığımızda aile kurumu olmasaydı, insan nüfusu da belki artmayacak ve insanlar yeryüzünden silinip gidecekti. Aile kurmaktaki temel amaç insanların aynı çatı altında yaşayarak birbirine destek olmaktır. Amaç bu ise aileyi oluşturan eşler her zaman birbirini sevmeli birbirine saygı duymalı ve destek olmalıdır. Şayet eşlerden sadece birisi çalışıyorsa diğeri ev işlerini üstlenmeli, çocukların genel bakımları ile ilgilenmelidir. Ancak hem anne hem de baba çalışıyorsa iş paylaşımı yapılmalı ve her iki taraf da aynı derece yorulmalıdır. İşlerin sadece bir taraf yüklendiği ailelerde bir süreden sonra bıkkınlıklar başlar. Bu da gergin bir ortama, kavgalara hatta belki de boşanmalara sebep verir. Eşler her zaman merhamet sahibi olmalıdır. Gerekirse kendisini eşinin yerine koyup onun neler hissettiğini bilmelidir. Her ne kadar ’Yuvayı kuran dişi kuştur.’’ deseler de bu yuvayı ayakta tutmak kadının olduğu kadar erkeğin de görevidir. Erkek, bu görevin bilincinde olarak hareket etmeli, eşinin en iyi destekçisi olmalıdır. Sadece aileyi ilgilendiren konularda araya üçüncü şahıslar koyulmamalı, meseleler eşler arasında halledilmelidir. Çocuklu bir ailede görev ve sorumluluklar daha büyüktür. Evet, her zaman anne babaların çocuk üzerindeki haklardan bahsederler ve çocukların ne yapsa da onların haklarını ödeyemeyeceğini söylerler. Ancak durum tam olarak böyle değildir. Evet, anne babanın çocuklar üzerindeki emekleri büyüktür. Ancak şu şekilde düşündüğümüzde iş değişebilir. Neticede çocuklar doğmayı tercih etmemiştir. O çocukların dünyaya gelmesini anne ve baba tercih etmiştir. Bunu da kendi isteklerini, yani çocuk sahibi olma isteği için yerine getirmişlerdir. O zaman, madem bu dünyaya çocuk getirdin, elbette ki onları en iyi şekilde yetiştirmeye, onları mutlu etmek için çabalamaya, onlara güzel bir yaşam sunmaya mecbursun. Bu yüzden hiçbir anne baba, ’Büyüttük, bu yaşa getirdik işte, daha ne yapalım?’’ düşüncesine kapılmamalı, çocuklarına en güzel hayatı vermek için çabalamalıdır. Elbette ki çocuklar da ailelerinin verdiği bu emekleri görmeli ve onlarda anneleri, babaları, kardeşleri için güzel şeyler yapmalıdır. Unutulmamalıdır ki kişinin en büyük destekçisi aile bireyleri olacaktır. Bir anne baba, doğan çocukları hangi özelliklere sahip olursa olsun onu koşulsuz kabul eder ve içtenlikle sever. Çocuklarda bu durumun farkında olmalı ve ailelerini her haliyle kabul edip sevmelidir. Anne babalar, çocuklarını iyi bir şekilde yetiştirmek zorundadır. Bu, onlara en pahalı oyuncakları almaları gerektiği anlamına gelmez elbette. Ancak onların ahlak gelişimi ile ilgilenmeli ve imkanlar dahilinde eğitilerek onlara hayatın getirdiği zorluklara göğüs gerebilmeyi öğretmelidir. Her zaman balık vermek yerine, balığı tutmayı öğretmelidir. İşte o zaman, gerçek anlamda yetiştirmiş olurlar çocuklarını. Aile kutsal bir kurumdur. Bu kutsallığın farkında olup, bunun gerekliliklerini yerine getirmeliyiz. Unutmamalıyız ki bizi karşılıksız seven kişiler ailemizi oluşturan anne, baba ve kardeşlerimizdir. Biz de onları çok sevmeli, her zaman onların yanında olmalıyız. -SON- Sevgili okurlar, aile sevgisi ile ilgili kompozisyon örneklerini umarım beğenmişsinizdir. Ailenin önemi ile ilgili yazılar yazarak bize gönderebilir veya yorum bölümünde anında paylaşabilirsiniz. Kısa kompozisyonları anında paylaşmak mantıklı olabilir. Ancak uzun yazı varsa bize iletişim bölümünden gönderebilirsiniz. Aile konulu kompozisyon örneklerimizi okuduğunuz için teşekkür ederiz. Ali arkadaşları tarafından dürüst olarak bilinirdi. Geçenlerde yolda bir cüzdan bulmuş ve sahibini arayıp cüzdanı teslim etmişti. Ali aynı zamanda yalan söylemeyen biriydi. Ucunda sıkıntı çekmek bile olsa yalana başvurmazdı. Bir gün öfkesi ile meşhur Kazım öğretmen tüm sınıfa kızmış ve bir haftalık ödevi bir günde vermişti. Ödevin ertesi güne yetişmesi gerekiyordu. Bazı öğrenciler ödevi yapabildiği kadarıyla yapmayı denediler. Bazısı ödevin üçte birini, bazıları ise ancak dörtte birini yapabilmişti. Nasılsa yetiştiremeyeceğim diye ödevi yapmayanlar da vardı. Ali de bunlardan biriydi. Ali dürüsttü ama pek çalışkan bir öğrenci değildi. Ertesi gün Kazım öğretmen öğrencilerin defterlerine tek tek baktı. Tahmin ettiği gibi sınıfta ödevi tam anlamıyla yapabilen yoktu. Fakat birisi ödevi neredeyse tamamlamıştı. Bu tembelliğin ile tanınan Sevildi. Kazım öğretmen bu durumdan işkillendi. Sevil en basit ödevleri bile yapmayan notları düşük biriydi. Bir gecede bu kadar ödevi nasıl yapmıştı ? Gece sabaha kadar uyumayıp ödevi yapmaya çalıştığını söyleyen Sevil’e Kazım öğretmen inanmadı. Defterini inceleyince son sayfalardaki yazı sitilinin farklı olduğunu gördü. Sevil ödevini annesinin yaptığını itiraf etmek zorunda kaldı. Bir süre sonra sıra Ali’ye geldi. Ali ödevinin tek satırını bile yapmamıştı. Kazım öğretmen bunun nedenini sordu. Ali mazeret aramaya gerek duymadan doğruyu söyledi -Ödevi yetiştiremeyeceğim için hiç başlamadım! Kazım öğretmen önce şaşırdı, daha sonra yüzünde gülümseme belirdi -Ödevini başkasına yaptırmak yerine doğruyu söylemek daha iyidir. Sana bugün eksi vermiyorum, kızmıyorum da. Çünkü fazla ödev verdiğimin farkındayım. Bugün doğruyu söyleyen kimseye eksi vermeyeceğim. Bu yazı 27423 kere okundu.

sevgi ile ilgili hikayeler ödev kısa