MS2-MS 15. yüzyıl felsefesi, Hristiyanlığın yayılmasıyla başlayan ve 7. yüzyıldan itibaren İslamiyet’in de katılmasıyla dine dayalı bir şekilde 15. yüzyıla kadar devam eden süreçte yapılan felsefelerden oluşur (Tablo 2.1, Tablo 2.2). Bu dönemde Hristiyan felsefesi düşünürlerinin çoğu aynı zamanda din adamıdır. Orta Asya Uygarlığı. Uygarlığın Doğuşu. 24 Eylül 2015. Yorum yaz. Orta Asya’da kurulan kültür merkezlerinin tarihi MÖ 5000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Burada yapılan kazılar sonucu Yontma Taş Çağına uzanan gelişmiş kültür bölgeleri ortaya çıkarılmıştır. Kazılarda elde edilen bulgulardan bu kültürlerin Orta 2Asya kökenli kavimlerle ve Samilerin karışmasıyla Asur milleti ortaya çıktı. 3)Başkentleri Ninova, bilinen ilk kralları Ilışuma’dır. 4)Anadolu’da Kapadokya’dan İran içlerine kadar, İran körfezi ve Mısır’a kadar sınırlarını genişlettiler. 5)Daimi ordulara sahiptiler. Ön-Asya’da ilk atlı birlikleri kurdular. Kitapta, Türklerin Orta Asya’da yaşadığı dönemine ait bilgilere, Osmanlı İmparatorluğu öncesi Anadolu sanayii, Osmanlı İmparatorluğu döneminde ve Cumhuriyet döneminde makina, alet OrtaAsya’daki pembe elipsin içinden. Çıkan kırmızı oklara binerek, Bozkurtlar (kanatlı) Çin’den. Nasıl uçmuşlarsa Tanca’ya kadar, Ben de (altı yaşımda) dar. Ve yüksek çamurluklu tenezzühle (Ford T Modeli) Ankara’ya ulaştım (s.120-121) nılmıştır. Bunlardan en ilgi çekici olanlarından biri ünlü On Kasım Vay Tiền Nhanh. Cvp Atatürk'ün tarih sevgisi ve düşünceleri nelerdir? - Tarih, milletlerin hafızasıdır. Milletler, tarih içerisinde teşekkül ederler ve tarih şuuru sayesinde varlıklarını devam ettirirler. Tarih şuuru, tarihin akışı hakkında belli bir görüş sahibi olmak demektir. İnsan tarih olaylarını mânâlı bir bütün içindeki parçalar halinde gördüğü anda tarih şuuru kazanmış olur.[1] Bu şuurdan mahrum olan milletler, millî birlik ve beraberliğini de koruyamazlar. Millî birliğini tesis edememiş milletlerin yaşaması mümkün değildir. Tarihe baktığımız zaman, tarih şuuru, dolayısıyla da millî şuurun zayıf olduğu dönemlerde hem siyasî hem de sosyal alanda meselelerin hat safhaya çıktığını görüyoruz. Tarih şuuru olmayan aydın ve devlet ricali varlık sebebi olan milletine yabancılaşmış, başka kültürlerin, dolayısıyla milletlerin etkisine girmiş, kendine güven duygusunu kaybetmiştir. Kendine güven duygusunu kaybeden aydının milletine hizmet etmesi, yol göstermesi mümkün değildir. Türk tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak, Mustafa Kemal Atatürk’e kadar bu geniş ve köklü tarihimiz gerektiği gibi araştırılıp ortaya konulamamıştır. Osmanlı döneminde, diğer sosyal ilimlerde olduğu gibi tarih konusunda da yeterli gelişme sağlanamamıştır. Dolayısıyla, başta aydınlar olmak üzere insanımıza tarih şuuru verilememiştir. Bu ise hızla ilerleyen ve bu gelişmeyi geri kalmış toplumları ezmek için kullanan Batılı devletler karşısında bir eziklik, kendine güvensizlik yaratmıştır. Batı dünyası, Türklerin Anadolu coğrafyasına girip burayı Türkiye haline getirmeye başladıkları tarihlerden itibaren, kendilerinin 1815 Viyana Kongresi’nde adını koydukları ve siyasî literatüre soktukları Şark Meselesi’ni uygulama alanına koymuştur. Burada hedef sadece devlet olmamıştır, bütün Türk varlığı olmuştur. Türk milleti ve vatanını hedef alan iftiralar yöneltilmiştir. Bu iddiaları şöyle sıralamak mümkündür 1. Türklerin sarı ırktan oldukları, dolayısıyla Avrupalılara göre ikinci sınıf insan sayılmaları gerektiği, medenî kabiliyetten mahrum oldukları, dolayısıyla medeniyet düşmanı oldukları, yaşadıkları toprakların kendilerine ait olmadığı iddialarıdır. [2] Bu iftiraların sahibi olan Batı dünyası, Türklerin önce Avrupa ve Balkanlar’dan, daha sonra da Türkiye’den tamamen atılmaları, yok edilmeleri gerektiğini düşünüyordu. İngiliz devlet adamlarından Gladston, Batının gerçek niyetini , Türkler’in kötülüklerini kaldırmanın tek bir çaresi vardır, o da yeryüzünden vücutlarının kaldırılmasıdır sözleriyle ortaya koymuştur. [3] Mustafa Kemal Atatürk, Millî Mücadele ile sadece askerî zaferleri hedeflememiştir. Türk milletinin muasır medeniyet seviyesine çıkmasına engel olan ne kadar olumsuzluk, eksiklik varsa hepsiyle mücadele etmeyi amaçlamıştır. Eksikliklerimizden bir tanesi de köklü tarihimizi tam anlamıyla araştırıp, ortaya koyamamamızdır. Bugün, aynı inan ve katiyetle söylüyorum ki, milli ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni âlem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır [4] diyen Atatürk, Türk tarihinin ilmî esaslara göre araştırılması, tarih şuurunun uyandırılması için çalışmaları bizzat başlatmıştır. Atatürk’ün bu çalışmaları üç noktaya yönelmiştir. Birincisi, Türk ve Dünya tarihini eski, yanlış, ideolojik yaklaşımlardan kurtarmak. İkincisi, dünya medeniyetine Türk medeniyetinin yapmış olduğu katkıları ortaya çıkarmak. Üçüncüsü ise, Türk tarihini ilmî metotlarla modern, orijinal bir tarih haline üç hususu ise Atatürk “tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır” şeklinde ifade etmiştir.[5] Atatürk’ün, Türk Tarih Tezinde belirttiği hususları şöyle sıralayabiliriz 1. Türkler, brakisefal ve beyaz ırkın anayurdu Orta Asya’dır 2. Medeniyetin beşiği Türklerin anayurdu olan Orta Asya’dır. 3. Anayurtları olan Orta Asya’dan değişik sebeplerle göç eden Türkler böylece dünyaya medeniyeti yaymışlardır. 4. Anadolu’nun ilk yerli halkları da Türklerdir, dolayısıyla buranın ilk sahipleri Türklerdir. 5. Türklerin İslâm Medeniyetine katkıları araştırılmalıdır. 6. Osmanlı Devleti’nin kuruluşu ile ilgili iddialar araştırılmalı, gerçek ortaya çıkarılmalıdır. Bütün bu konularda araştırma yapılması için direktifler vermiş, yapılan çalışmaları takip etmiş ve ortaya çıkan eserleri bizzat okuyarak incelemiştir. Türk Tarih Kurumu da bu çalışmaları yürütmek üzere 15 Nisan 1931 tarihinde kurulmuştur. Türk Tarih Tezi’nin tartışıldığı Tarih Kongresi, 2-11 1932 tarihinde Ankara’da yapılmıştır. 1935 yılında, tarihçi ve öğretmen yetiştirmek üzere Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kurulmuştur. Atatürk, Türk Tarihinin bir bütün olarak, ilmî usullerle araştırılmasını istiyordu. Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen gerçek, insanlığı şaşırtacak bir nitelik alır. [6] Atatürk, Türk Tarihinin, dolayısıyla Türk medeniyetinin en ince ayrıntılarına kadar ortaya çıkarılması üzerinde durmuştur. Çünkü, Türk kabiliyet ve kudretinin tarihteki başarıları meydana çıktıkça, bütün Türk çocukları kendileri için lâzım olan atılım kaynağını tarihte bulabileceklerdir. Türk çocukları bu tarihten bağımsızlık fikrini kazanacaklar, o büyük başarıları düşünecekler, harikalar yaratan adamları öğrenecekler, kendilerinin aynı kandan olduklarını düşünecekler ve bu kabiliyetle kimseye boyun eğmeyeceklerdir.[7] Sonuç olarak, Atatürk, Türk milletine millî bir heyecan verip onu haysiyet ve vakarına kavuştururken, uyguladığı, inkılâpların yanında, bir millî tarih şuuru da vermeyi bilmiştir.[8] Bugün de hepimize düşen görev, her Türk gencinin tarih şuuru ile yetişip, mensup olduğu milletine ve kendisine güven duymasını sağlamaktır. Alıntı İslamiyet öncesi Türk devletleri, boyların bir araya gelmesi ile devlet İl,El oluşturmaktaydılar. Kağan, Han, Hakan, İdikut, İlteber, Şanyü gibi unvanları kullanan hükümdarlar, yerleşik hayata geçmeden önce Otağ denilen büyük çadırlarda, yerleşik hayata geçtikten sonra da sarayda oturmaktaydılar. Hükümdarlık yetkilerinin Tanrı tarafından verildiğine inanılırdı. Bu yetkiye de Kut denilmektedir. Egemenlik hakkı hükümdar ve ailesine aittir. İslamiyet öncesi Türk devletleri hükümdarları, önceki hükümdarların erkek soyundan olmak zorundaydı. Bu veraset anlayışı, sağlam bir temel oluşturmadığı için, hükümdarlıkta eşit hakka sahip olan erkek akrabalar arasında taht kavgalarına yol açmış ve devletlerin ömürleri bu yüzden kısa sürmüştür. Hükümdarlar yazısız hukuk kurallarına Töre uyarak ülkeyi yönetirlerdi. Bu bağlamda hükümdarın töreye uygun olmayan kararları sorgulanabilmekteydi. Ayrıca hükümdarlar adaleti, milletin huzurunu , güvenliğini ve mutluluğunu sağlamak zorundaydı. İslamiyet öncesi Türk devletleri ikili yönetim anlayışı ile yönetilmekteydiler. Kutsal olan Doğu Kağan tarafından, Batı da Yagbu unvanlı yönetici tarafından yönetilirdi. Yagbu içişlerinde serbest dışişlerinde ise Doğu’ya bağlı idi. Batı özerk bir yapıya sahip olduğu için İslamiyet öncesi Türk devletleri federal bir yönetim anlayışını benimsemiştir. İslamiyet öncesi Türk devletleri ülke yönetiminde Kağan başkanlığında toplanan Kurultayda Toy-Keneş, Vezir Hükümdarın en büyük yardımcısı, boy beyleri, Hatun Katun yani kağanın eşi ve Buyruklar bakanlar bulunurdu. Kurultayda Kağan’ın belirlenmesi, savaş ve barış kararları, vergi kararları gibi önemli konular karara bağlanırdı. Hükümdar eşi Hatun, diğer unvanıyla Katun’un kurultayda bulunması, elçi kabul etmesi ve hükümdara vekalet etmesi İslamiyet öncesi Türk Devletleri yönetiminde kadınların söz sahibi olduğunu göstermektedir. 2 Ordu İslamiyet öncesi Türk Devletleri orduyu devletin bağımsızlığı ve gücünün simgesi olarak görürlerdi. Sürekli olarak dış tehditlerin var olması orduya önemi arttırmıştır. Bu yüzden ordu teşkilatına da önem verilmiştir. İlk kez Mete Han tarafından onluk sistem oluşturulmuştur. Bu onluk sistemde en küçük birlik on kişiden oluşmaktaydı ve başında onbaşı bulunurdu. Görevleri arasında ülkenin bağımsızlığını korumak ve yeni yerler fethetmek bulunan hükümdar, aynı zamanda ordunun başındaki en büyük komutan konumundaydı. Ok, yay, mızrak, süngü, kılıç ve kalkan başlıca kullanılan silahlardı. Savaşlarda kurt kapanı taktiği bir diğer adıyla turan taktiği kullanılmaktaydı. Bu taktikle İslamiyet öncesi Türk devletleri birçok başarı elde etmişlerdir. 3 Toplum Yapısı ve Ekonomik Hayat Boylar halinde yaşayan Türkler bağımsızlıklarına düşkün olduğu için devlet otoritesi altına girmek istemezlerdi ve bu yüzden devletler çabuk yıkılmışlardır. Orta Asya’da tarıma elverişli alan sınırlı olduğu için eski Türkler göçebe olarak yaşamışlardır. Eski Türkler Oguş Aile, Urug Soy ya da sülale, Bod Boy, Budun Boylar birliği gibi toplumsal bölümlerden oluşmaktaydı. İslamiyet öncesi Türk devletlerinde toplumsal sınıflar oluşmamıştır. Bunun nedeni eski Türklerin göçebe yaşamaları, ortak mülkiyete sahip olmaları ve toprakların devletlerin malı sayılmasıdır. Büyük araziye sahip bir soylular grubu oluşmadığı için de sınıf farklılığı oluşmamıştır. İslamiyet öncesi Türk devletlerinde ekonomik hayatın temelini hayvancılık oluşturmaktaydı. Avcılık, toplayıcılık, balıkçılık, yağmacılık talan etme, yerleşik hayattan sonra tarım, ticaret, bunların yanında dokumacılık, demircilik ve altın işlemeciliği gibi ekonomik faaliyetlerle ilgilenmişlerdir. Türklerde İpek Yoluna hakimiyet çok önemliydi. İpek Yoluna egemen olmak için Çinlilerle sürekli mücadele halinde bulunan Türkler, Çin’e sürekli akınlar düzenlemiş ve bu akınlar bir süre sonra ekonomik faaliyet haline gelmiştir. 4 Din ve İnanış Çok Tanrılı bir inanç sistemi olan eski Türkler zamanla tek Tanrılı inançları da benimsemişlerdir. Şimdi bu dinleri inceleyelim. * Gök Tanrı Dini Eski Türklerde en yaygın dini inanç sitemi olan bu dinde ahiret inancı mevcuttur. İyi insanların uçmağ cennete, kötü insanların tamu cehenneme gideceği düşünülür. * Şamanizm İyi ve kötü ruhların mücadelesi vardır. Ruhlarla iletişim kuran ve ayini yöneten dini görevliye Şaman, Kam ya da Baksı adı verilmektedir. * Totemizm En eski inanç sistemlerinden biri olan Totemizmde tabiat kuvvetleri Naturizm kutsal sayılmaktaydı. Bu dinde kutsal sayılan varlıklara ongun adı verilirdi. * Atalar Kültü Ataların kendilerine yardım ettiğine dair inanç vardır. Animizm denilen bu inanç türünde ahiret inancı da mevcuttur. * Maniheizm Uygurlar tarafından benimsenen bu inanç, et yemeyi ve savaşmayı yasaklamıştır. Maniheizm et yemeyi ve savaşı yasakladığı için bu din Türklere uygun değildir. Zaten bu dine girenler de ya Türklük özelliklerini zamanla kaybetmişler ya da kısa sürede yıkılmışlardır. * Budizm Buddha’nın öğretilerine dayanan bu din de Brahmanizm’e karşı tepki olarak Hindistan’da ortaya çıkmıştır. Uygurlar arasında yayılmıştır. * Hristiyanlık Macarlar, Bulgarlar ve Avarlar gibi Avrupa’ya göç eden devletler bu dini benimsemişler ve zamanla Milli benliklerini kaybetmişlerdir. * Musevilik Hazarlar tarafından benimsenmiştir. İslamiyet öncesi Türk devletleri farklı din ve inanışları bir arada benimseyen Türk topluluklarından oluştuğu için, dini açıdan Türklerin büyük bir hoşgörüye sahip olduğunu çıkarabiliriz. 5 Hukuk, Yazı, Dil ve Edebiyat Eski Türklerde devlet Töre adı verilen yazısız hukuk kurallarına göre yönetilmiştir. Hukuk işlerine Yarguci bakmaktaydı. İlk kez Uygurlar zamanında hukuk kuralları yazılı hale getirilmiştir. Ural – Altay dil grubuna mensup olan Türkçe önceleri sözlü sonra da yazılı olarak gelişmiştir. Yazı ilk olarak Göktürklerle başlamıştır. Ayrıca Türkler kendilerine ait alfabeler oluşturmuşlardır. Bunlardan en önemlisi olan Göktürk Orhun Alfabesi, Göktürkler tarafından 38 harfle meydana getirilmiştir. Bir diğer kullanılan alfabe olan Uygur Alfabesi de Uygurlar tarafından 18 harfle meydana getirilmiştir. Orta Asya Türk Devletleri döneminden kalan ilk yazılı eserler Orhun Yazılarıdır Göktürk Kitabeleri. Bu yazıtlar II. Göktürk Devleti döneminde, Bilge Kağan, Kültigin ve Vezir Tonyukuk adına dikilmiş eserlerdir. II. Göktürk Devleti, Orhun Yazıtlarını dikerek Türk Tarihi ve Türk Edebiyatının ilk yazılı kaynaklarını oluşturmuşlardır. Türkler yazıya geç geçtiği için Türk tarihine ilişkin ilk bilgilere Çin, İran, Bizans, Rus ve Arap kaynaklarında rastlanmaktadır. İslamiyet öncesi Türk devletleri yazıdan önce sözlü edebiyatta önemli ürünler bırakmışlardır. Sagu ve Savlar Atasözleri ve özdeyişler, Koşuklar Çeşitli etkinliklerde söylenen şiirler ve Destanlar sözlü edebi eserlerdir. Hunlara ait olan Oğuz Kağan Destanı, İskitlere Sakalar ait olan Alper Tunga ve Şu Destanı, Göktürklere ait olan Ergenekon ve Bozkurt Destanı, Uygurlara ait olan Türeyiş ve Göç Destanı, Kırgızlara ait olan ve en uzun destan olarak bilinen Manas Destanı en önemli destanlar arasında yer almaktadır. 6 Bilim ve Sanat İslamiyet öncesi Türk devletleri bilim, kültür, sanat, ticaret, sözlü ve yazılı edebiyatta önemli gelişmeler kaydetmişlerdir. On İki Hayvanlı Türk Takvimi astronomi alanında gelişildiğini göstermektedir. Uygurların hareketli harf sistemi ile birlikte bugünkü modern matbaanın temelleri atılmıştır. Sanat dallarında göçebe yaşamda deri, ahşap, metal ve taş işçiliğine dayalı eserler bırakılırken, Uygurlar ile beraber geçilen yerleşik sistemde minyatür, resim, heykel ve tezhip sanatı gelişmiştir. Müzik ve şiirin de geliştiği Türklerde en önemli müzik aleti Kopuzdur. Tezhip, resim, müzik, mimari, heykel, minyatür, fresk, vitray, ciltçilik, maden ve dokuma sanatı İslamiyet öncesi Türk devletlerinde gözüken sanat dallarıdır. Bu sanat dallarından bazılarını açıklayalım. * Tezhip Kitap süsleme sanatıdır. * Minyatür Pespektiften uzak , kitapların boşluklarına çizilen küçük resimlerdir. * Fresk Fresko Duvar resmidir. Duvara sürülen yaş alçı üzerine yapılan süslemelerdir. * Vitray Renkli cam parçalarının birleştirilmesi ile oluşan süsleme sanatıdır. Tarım, mimari, sulama kanalları, fresk ve vitray Türklerin yerleşik yaşama geçtiğinin kanıtlarıdır. Yazılı hukuk, kağıt ve matbaaya Uygurlarla beraber geçilmiştir. Orta Asya Türk Devletlerinde Bazı Terimler ve Anlamları Oguş Aile. İl, El Devlet. Urug Soy, sülale. Bod Boy. Bodun Boylar birliği, millet. Otağ Hükümdar çadırı. Örgin Taht. Tuğ Sancak. Toy, Kengeş Meclis, Kurultay. Buyruk Bakan. Agılıg Hazine Görevlisi. İç Buyruk Saray işleriyle ilgili bakan. Tangaç Damgacı. Tudun Vali. Subaşı Ordu komutanı. Şanyu, kağan, han, hakan, idikut Hükümdar unvanları. Şad Hükümdarın büyük oğlu. 1,312 views 0 faves 0 comments Uploaded on November 15, 2014 All rights reserved SoruATANAN SINAV Performans Ödevi 5 Asya Hun Devleti'nin dağılmasından sonra Asya'nın batısında bulunan Hunların Balamir önderliğinATANAN SINAV Performans Ödevi 5 Asya Hun Devleti'nin dağılmasından sonra Asya'nın batısında bulunan Hunların Balamir önderliğinde Kara- deniz'in kuzeyinden batıya geçerek kısa sürede Tuna boylarına ulaşması birçok Germen kavminin yerlerinden ayrılmasına neden olmuştur. Böylece yıllarca sürecek bir yer değiştirme olayı yaşanmıştır. Etkileri yüzyıllarca sürecek olan bu olay aşağıdakiler- den hangisidir? A Feodalite B Kavimler Göçü C Haçlı Seferleri D Reform E Kadeş Antlaşması 8/10 CEVAP FORMU BİTİR KÜLTÜR VE MİRASKültür ve Miras Konu Anlatımında Öğreneceğimiz Konular ; -Destan ve Yazıtlarda Türkler -Orta Asyanın Özellikleri -Orta Asyadan Yapılan Göçlerin Nedenleri ve Sonuçları -Orta Asya Türk Devletleri Hun,Göktürk,Uygur -Orta Asya Türk Devletleri Devlet Yönetimi -Kavimler Göçü –Türk Destanları -İslamiyetin Doğuşu ve Yayılışı -Hz. Muhammedin Hayatı -Hz. Muhammed Dönemi Savaşları Bedir,Uhud,Hendek -Mekke’nin Fethi , Veda Haccı -Dört […]

orta asya uygarlığı performans ödevi