Vay Tiền Nhanh. Bu yazımızda tren kullanan kişiye ne denir kısaca olarak bilgi aktaracağız. İnsanlar için ulaşım vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Ulaşım bir insan hakkıdır. Bu neden le bir hizmet olarak insanlığa sunulur. Seyahat etmek özgürlüktür. Havayolu, demiryolu, karayolu ulaşım kanallarını oluşturur. Bu yollarda birçok araç kullanılır. Demiryollarında kullanılan araçların genel adı trendir. Yüksek hızlı, metro, tramvay yeraltı ve yerüstü olarak ayrılır. Ayrıca uzun mesafe ve kısa mesafe olarak da ayrılır. Trenle ulaşım güvenlidir, hızlıdır, kolaydır, rahattır ve ucuzdur. Trenle ulaşım günümüz dünyasında karada en çok kullanılan ulaşım türlerinden biridir. Özellikle büyükşehirlerde özellikle metro ve tramvay kullanılmaktadır. Günümüzde trenle kıtalar arası yolculuk da yapılmaktadır. Tren bir kişi tarafından kullanılır. Treni kullanan kişiye genel olarak makinist denir. Makinist, makineyi kullanan kişidir. Tren lokomotifi de bir makine olduğu için treni kullanan kişiye makinist denmiştir.
taaa ido'dan önceleri dahi şöyle bir yazı yazılıydı açık mekanlarda; "baş açık mevki dışında vapurun açık ve kapalı mekanlarında sigara içilmemesi önemle rica olunur." nihayet ido sigara içenlerin okuma yazma bilmediğini idrak etmiş ve sanırsam adam dikmeye karar vermiştir. çok da iyi yapmıştır. insanlar "çay-sigara keyfi" yaparken diğerlerinin bir temiz hava keyfi hakkı dahi tanımamaktadırlar. hem de kendilerine bu keyfi rahatça yapabilecekleri bir yer gösterilmesine rağmen. beter olsun okuma yazma bilmeyen fabrika bacası suratlı insanlar. dilerim ki izbandutundan bir görevliyi oraya dikip içenlere güzelinden bir ceza kesip elde edilen geliri de vapurları güzelleştirmek ve bakımlarını yapmak için kullanırlar. gitti en büyük özlemim..* çok üzecek uygulama çook.. boğaza karşı eski camel.. böhü böhü saçma sapan bir karardır. evet avrupa ülkelerinin birçoğunda ve amerika'da sigara içenlere ikinci sınıf insan muamelesi yapılır, birçok yerde sigara içmeye izin verilmez ancak sigara içebilmeleri için de çoğunlukla bir yer gösterilir. bizim vapurlarda sigara içilmesi de elbette içmeyenleri rahatsız eder, o zaman adam gibi anlaşma yapmak ve sigara içmeyenleri rahatsız etmeyecek şekilde sigaracılara yer göstermek gerekir. bunun için eskiden beri vapurların açık alanları ve öndeki kapalı alan kullanılırdı. ama bilir misiniz, buralarda da sigara içmek yasaktır. birçok vapurun kaptan köşkünün tam altına denk gelen duvarda küçük bir tabela vardır ve üzerinde "geminin açık ve kapalı alanlarında sigara içmek yasaktır" yazar. fakat bu tabelalar fi tarihinden kalma, para cezasından bahsetmezler. beni sinir eden, ido'nun "anket yaptık ve yolcularımızın üçte ikisinin sigara içmediğini gördük, çoğunluğa göre karar aldık" demesi. kaç kişiye anket yaptınız? 575. bu rakam neyi ifade ediyor lan? sıradan bir yolcu vapurunun kapasitesi bile bu rakamdan fazla. kim bu çoğunluk? kardeşim de ki, "avrupa birliği kararları şunlar bunlar vs. nedeniyle sigara içmenizi yasaklıyoruz, içerseniz basarız cezayı." tamam diyelim. ama kalkıp da "anket yaptık 500 kişinin 300 yeşili "sigaraya hayır dedi" şeklinde açıklama yapıp sempatikleşmeye çalışırsan yaptığına hıyarlık denir. sanıldığının aksine sigara içenlere gösterilen bir yer zaten vardır. oranın dışında sigara içenler de insanlara rahatsızlık vermektedirler zaten. bkz baş açık "mantığın ve sağduyunun sustuğu yerde yasaklar başlar,hakkını aramayı bilmeyenin de götünde patlar!*" dedirten uygulama. içenlerin içmeyenlere duyması gereken saygı,içmeyenler tarafından da içenlere duyulmadığı için* böyle bir yasak ortaya çıkmıştır.* sigara bağlmılıları için hoş karşılanmayan durum. ido yetkililerinde ne yapacaklarını şaşırdığı durum olsa gerek... kendileri karar verip yasak etselerdi, "vayy nasıl kendiniz karar verirsiniz, demokratik bir ülkede yaşıyoruz" diye cıngar çıkardı. onun yerine demokratik bir anket yapılmış, yine cıngar çıktı. bkz ironik sözlükte çaylak kullanıcılar için case study olması gereken olay. anket denen kavrama müthiş bakış açısı. anketlerin neden sevilmediğinin, anketin sonucunun bok olduğunun göstergesi. böyle bir konuda anket yapmak lastik gibi bir şey olsa gerek, nereye çekersen oraya gider sonuç, yiyorsa anketör çıksın, kadıköyden beşiktaşa vapurla giderken güvertedeki insanlara sorsun sırayla , kaç kişi yasaklansın diyecek. ya da gitsin duman avcıları derneğinin bahçesinde anket yapsın. ordaki sonuca baksın. sonra gitsin aritmetik logaritmik ortalama yapsın, rms alsın, gauss çizsin, bilimsel masturbasyon ile yayın yapsın. sonra neden türkiye hala avrupa birliğine giremedi , hep sizin yüzünüzden. bkz sefer iki çay getir oğlum sigara içenlere ayrılacak ön açık kısım hariç vapurlarda sigara içmeyenlerin de artık boğaz keyfi yapabileceği günleri getirecek yasak. dumanını içmeyene üfler, külünü ona serpersin, ondan sonra da sigara içme hakkım elimden alınamaz. yok ya kolaydı. kendini düşünmüyor olabilir bu insanlar ki ben de onları düşünmüyorum ama sigara içmeyenerlerin yaşama hakkına saygı duymaları lazım. gitsinler ön kısımda içsinler sigaralarını. böyle ayırıp dışlayacaksın ki belki zehirlenin ülkenin geleceği olduğunu anlarlar. edit vereceğiniz eksiler değil boğaz hattını hergün kullanan, dönüşünüde eminönü-üsküdar yada beşiktaş-üsküdar vapuruyla yapan biri olarak bahsi geçen ankete rastlamam şaşırtıcı olsa da sronuna kadar desteklediğim yasaktır. vapurda sigara içilecek yer bellidir. bkz baş açık sorun yasağı uygulayacak görevlilerin olmamasıdır. zira geçen sabah vapurda okuma bilmeyen insanımsılardan birine "yasağ gardeşim" mealinde kibar bir cümle kurmuş olsam da, adamın "ama ben içiyorum" diyerek üste çıkması kulağıma "doya doya döv beni" yada "vapurdan at beni yiğidim" şeklinde insanları bu sikkolarla muhattap etmemek için yasağı uygulayacak görevliler şarttır. muhtemelen önüne geçilemeyeceği için sigara içenler için ayrı, içmeyenler için ayrı vapurlarla seferler düzenleyerek bir çözüme varılabilir. sigara içilmeyen vapurlarda daha ucuz bir tarife uygulanarak da sigarayı bırakma&bıraktırma hizmetlerine katkı sağlanmış olunur. ankaralıları çok üzen olaydır. izmirde hali hazırda uygulamada olan sistem konusunda bkz 972723 kağıt üzerinde ve vapur duvarlarında olan ancak kimsenin afedersiniz ama "siklemediği" yasaktır. kış boyunca pek dikkat etmemiştim bu yasağın uygulanıp uygulanamadığına zira içeride oturuyordum, bugün güneşli havanın da verdiği cesaretle kendimi sigarasız bölüme attığımda acı gerçekle karşılaştım. yer beşiktaş-kadıköy vapuru. o iskelede doluşan insanların arasında son sürat geçip kendime üst katta manzaralı bir yer buldum diye sevinirken daha vapur kalkmadan duman altı olduğumu farkettim, arkama dönüp baktığımda duvarda nah gocaman bir işaretler karşılaştım; sonra etrafıma bir daha baktım. evet etrafımdaki insanların neredeyse %60'ı sigara içiyordu. bir tane sakallı abimizi farkedince insanları uyarma güdüm de bir anda söndü. herkes sigaralarını içti, benim üstüm başım sigara külü oldu, insanların iğrenç dumanlarını ben de soludum... öyle bir ülke de yaşıyoruz ki kimsenin kuralları siklediği yok açıkçası. kırmızı ışıkta geçeninden tut, yere tükürenine, çöpünü yere atanından tut inşaata baretsiz girenine kadar. kuralmış yasakmış sikimizde değil. uzun dönem planlarıma göre 15 sene sonra yapacağım darbeyle tüm kamusal alanlarda sigara içmeyi yasaklıycam. kısa dönemde ise; mesela yarın cem uzan bu vaatle çıksın karşıma oyum onundur. burada da söz veriyorum.
Banklarda yan yan oturan insanlara bakışı korkuttu beni...Elli yıl önceye döndüm... Yarım asır önceye yani...Adnan Menderes’in dönemine...Karşıyaka vapurundan inen insanları gördüm yine..Konak, Alsancak iskelelerinde vapurdan inen mutlu insanları seyrettim. ***Diyor ki “Birbiriyle bankta yan yana oturmak... Siz bunu saygıyla karşılayabilirsiniz. Tayyip Erdoğan olarak ben karşılamam... Ben inanıyorum ki, bu toplumun içinde çoğunluğu da karşılamaz...”Bu sözleri okuyunca anlıyorum ki... Başbakan halktan kopmuş. Hatta kendi yüzde 50’sinden de gençlerin gittiği parklara adımını atmıyor geçen gün gittiğim, Fatih Çarşamba’da, At Pazarı’na epeydir görecek... Onlar yan yana oturuyor... El ele de 21’inci yüzyılın tıpkıbasımlarınız değiller...Sadece bize değil, onlara da hakaret ediyorsunuz. ***Diyor ki “Kadıköy’den gelip vapurdan inenlerin durumunu görüyorum. Bunlar benim değerlerimle uyuşan şeyler değil...”İrkiltiyor bu sözler beni. Demek ki birileri, elinde sınırsız yetkiler olan birileri, elinde hayatımızı karartma kudreti olan birileri, biz vapurdan inerken gözetliyor, fişliyor...Bizi beğenmiyor, yargılıyor, etiketliyor...Kim bilir, belki de adımız bir şekilde önüne gittiğinde, üzerini çiziyor...Bu lafları işitince içimi bir korku sisi basıyor...Durmadan “Hayat tarzınızın güvencesi benim” diyor ya... Nasıl güveneceğim ben her gün benim vapurdan inişimi gözetleyen, yargılayan...Parkta yan yana oturduğumda bana ahlaksız gömleği giydiren bir siyasetçinin sözlerine...Bir zamanlar inansam da, bugün artık inanabilir miyim? ***Geçmişi hatırlıyorum...Oy vermediğim, hatta fikren mücadele ettiğim insanları...Adnan Menderes hiç rahatsız değildi o ve Özal da da söylemedi bu yüzyılda bir başbakan söylüyor üstelik bu sözleri “Ben diktatör değilim” derken sarf hâlâ seslenmek geliyor...Sayın Başbakan... Siz bu ülkenin yüzde oyunu almış bir siyasetçisiniz. Aldığınız oy ananızın sütü gibi helal, her bir oya, her bir demokrat insanın saygısı seçimde daha yüksek oy da bilmelisiniz ki, o vapurdan inen insanlar da bu ülkenin öz evlatları...Her gün o vapurlara biniyorlar, her gün o vapurlardan iniyorlar... Sokaklarda yürüyorlar... Banklarda yan yana oturuyorlar... Çünkü konuşacak şeyleri var... Çünkü hayatlarında en iyi bildikleri şeyi yapıyorlar...Kendi hayatlarını ermiş bir sivil toplum hareketiBERLİN duvarından 24 yıl sonra bir duvar daha da “korku duvarı...”Son 5 yılda telefon dinlemeleri, keyfi tutuklamalar, vergi cezaları ile susturulan insanlar şimdi da yeni demokrasinin yeni kavramları ERMİŞ TOPLUM Dün Vatan gazetesinde Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Faruk Birtek diyor ki“Kemale ermiş bir sivil toplum davranışıdır bu. Onun için de bir kırılma noktası diyebilirsiniz”.Vatandaş Hayır’ diyor. Bu hayırın hayırlı çocukları olacaktır inşallah.”LAİK KİMLİĞİN FERYADI Radikal gazetesine konuşan Akil İnsanlar grubundan Prof. Erol Göka diyor ki“Laik kimliğin isyanı, feryadı diye okumak mümkün bütün de böyle okuması Benim çoğunluğum var, yaparım şeklinde algılamayıp, nasıl Kürt meselesinde çözüm sürecine girilmişse, bu toplumsal kesimler arasında da bir mutabakat arayışı içine girmek ve uygulamalarda daha hassas olmak, ikna ederek ilerlemek gibi bir tavrı benimsemeliler.”BAŞBAKAN ELİ KAYBETTİ Yine Radikal gazetesinde Ahmet İnsel diyor ki“Ortaklığın, dayanışmanın, sorumluluğun ve kararlılığın senteziydi oradaki meydana inen yeni bir kuşağın farklı özellikleri hâkimdi Başbakan bu eli farkına varmanız sizin yararınızadır”.Artık yeni Türkiye’yi Gezi çocukları temsil ediyor2011 yılında, balkonda son defa Türkiye halkına seslendiğinde “Yeni Türkiye”yi o temsil ediyordu. Milli Görüş gömleğini çıkarmış, tabuları yıkan, askeri kışlasına sokan, ekonomiyi bir sihirbaz becerisiyle yöneten, “Hepinizin başbakanıyım” diyen, hayat tarzlarına teminat veren bir siyasetçiydi. Evet, benim gözümde, ileriye bakan, ufku açık bir çok insanın gözünde de “yeni Türkiye”yi o temsil ediyordu. Artık o değil, Gezi çocukları ediyor. Türkiye demokrasisinin eksik halkasını onlar yüzde 50 koyun değildirBAŞBAKAN diyor ki“Yüzde 50’yi evde zor tutuyorum...”Bu sözler bana çok garip Demek ki Türkiye Başbakanı’nın kafasında “kendine ait bir yüzde 50” kavramı olunca bir de “öteki yüzde 50” var Demek ki, kendine ait yüzde 50’yi “vur deyince vuracak, dur deyince duracak” bir biat toplumu olarak Demek ki, Gezi’ye giden insanları başkasının evden çıkardığını sanıyor. Oysa çıkaran, kendi ülkenin başbakanı kendi sokağa çıkardığı insanların karşısına, yine kendi sokağa çıkaracağı başka insanları mı çıkaracak?Bu sözü AK Parti’ye oy verenlerin nasıl değerlendirdiklerini merak ediyorum. Benim bildiğim ne o yüzde 50, ne bu yüzde 50 koyun değildir. Olmadıklarını her seçimde gösterdiler. Gezi’de sokağa çıkan insanların herhangi bir yüzde 50’ye ait olduğunu sanmıyorum.
İçindekiler1 Eskiden yazı yazmak için daktilo kullanırdı şimdi ise ne kullanılır?2 Daktilo kullanan kişiye ne denir?3 Yazı yazan kişiye ne denir?4 Daktilocuya ne denir?5 Daktilo Alfabesi Nedir?6 Daktilo Türkiye’ye ne zaman geldi?7 Sürat Kraliçesi ne demek?8 Savcının yanında çalışana ne denir?Eskiden yazı yazmak için daktilo kullanırdı şimdi ise ne kullanılır?Daktilo mekanik kuvvet ile çalışan bir yazı yazma makinesidir. Günümüzde teknolojik gelişmeler neticesinde o da yerini tozlu raflara bırakmış ve artık yerini teknolojik aletler olan bilgisayarlara bırakmıştır. Daktilo şeritleri de bu nedenle artık kullanan kişiye ne denir? yazan kişiye ne denir?Katip denir. biz kendilerine hakim diyoruz lakin kadın yada erkek olabilir. Avukatın ayak işlerini yapana katip, mahkemedeki "yaz kızım"lara zabıt katibi denir. ne denir?Daktilo, bir klavye aracılığıyla harekete getirilen harfleri mürekkepli bir sistem yardımıyla kağıda basarak yazı yazan makine. İlk yapılışı 1839'da Teroitli William Austin Burt tarafından gerçekleştirildi. Tipograf adı verilen bu makine elden daha yavaş Alfabesi Nedir?Daktilo, bir klavye aracılığıyla harekete getirilen harfleri mürekkepli bir sistem yardımıyla kağıda basarak yazı yazan makine. 1829'da ABD'de William Austin Burten tarafından ilk kez patenti Türkiye’ye ne zaman geldi?Biz de 8 maddelik listemizde daktilonun geçmişine bir göz atıyoruz. Daktilo 1800'lü yılların başlarında icat edildi ve yüzyılın sonlarına doğru seri üretimine geçildi. Osmanlı topraklarına girişi ise 20. yüzyılın başlarına denk Kraliçesi ne demek?Türkiye'nin yeni yazıyla verilen ilk daktilo kursu da 1929 yılında açıldı. Artık kurs görmüş genç kızlarımıza seslenen, “Bir daktilo aranıyor” başlıklı ilanlara gazetelerde rastlanabiliyordu. Vakit gazetesi 1930 yılında daktilolar arası bir “Sürat Kraliçesi” seçeceğini ilan yanında çalışana ne denir?Hukuk Sekreteri Ne Demek? Hukuk sekreteri; avukatlık büroları, barolar, adliye teşkilatı ve hukuk müşavirlikleri gibi birtakım kurum ve kuruluşlarda evrak işleri ile ilgilenip kayıt tutan kişilere verilen mesleki dolaşımı
Malumunuz, son yıllarda İstanbul’un klasik tipteki güzelim vapurları tek tek elden çıkarılıyor. Çoğu jilet oldu! Bazıları ise biçim ve işlev değiştirdi. Bu vapurların bazılarının hikayelerinden önce ATTİLA İLHANın bir şiirini paylaşmak isteriz; CİNAYET SAATİhaliç’te bir vapuru vurdular dört kişidemirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordudört bıçak çekip vurdular dört kişiyemyeşil bir ay gökte dağılıyordudeli cafer ismail tayfur ve şaşımaktulün onbeş yıllık arkadaşıüçü kamarot öteki aşçıbaşıdört bıçak çekip vurdular dört kişicinayeti kör bir kayıkçı gördüben gördüm kulaklarım gördüvapur kudurdu kuduz gibi böğürdühiç biriniz orada yoktunuzdemirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyorduon üç damla gözyaşını saydımallahına kitabına sövüp saydımşafak nabız gibi atıyordusarhoştum kasımpaşa’daydımhiç biriniz orada yoktunuzhaliç’te bir vapuru vurdular dört kişipolis katilleri arıyordudeli cafer ismail tayfur ve şaşıüzerime yüklediler bu işisarhoştum kasımpaşa’daydımvapuru onlar vurdu ben vurmadımcinayeti kör bir kayıkçı gördüben vursam kendimi vuracaktım Mesela, yıllarca Kadıköy-Eminönü hattında çalışan Turan Emeksiz vapuru vardı.. İskoçya Glasgow tersanelerinde 1961’de inşa edilmişti. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden kısa süre önce, 28 Nisan 1960’daki olaylarda öldürülen Turan Emeksizin adı verilmişti vapura. Uzun yıllar hizmet verdikten sonra, 2006 yılında kadro dışı bırakılan Turan Emeksiz vapuru bir kenara çekildi ve pas tutana kadar bekletildi. Bir süre sonra vapura Mudanya Belediyesi talip oldu ve Turan Emeksiz için bambaşka bir hayat başladı. Emektar vapurun önce motor ve kazan dairesi söküldü, sonra iç mekanı tümüyle değiştirilerek turistik bir otel / restoran haline getirildi. 2008 yılından beri Turan Emeksiz vapuru, Mudanya Güzelyalı Limanında konaklamalı müşterilerini ağırlıyor.. Jilet olmadığı için şanslı! Daha şanssız olanlar var tabii. Örneğin, İnkılap vapuru.. 1961’de İskoçya Glasgow’da inşa edilen bu vapur da yıllarca İstanbulluları taşıdı. 2005’te İstanbul vapurlarının İBB’ye ve ardından İDO’ya devrinden sonra İnkılap vapuru gözden düştü. Vapur, Yalova Belediyesine satıldı. Vapur, Yalova Belediyesi’nce müze,restoran ve nikah salonu olmak üzere özel bir şirkete kiralandı. Ve İnkılap için zulüm dönemi başladı! Kiralayan firma, güzelim vapuru kafasına göre değiştirdi, hatta resmen kaçak kat’ çıktı. İşlem durduruldu ve tescil iptal edildi. Vapurun dibine beton dökülerek bulunduğu yere sabitlendi. Tam anlamıyla öldürüldü. Davalar, görüşmeler derken İnkılap felçli gibi ortada kaldı! Kayıtlara göre, dünyanın son dört buharlı gemisinden biri olan İnkılap öyle bir ihanete uğramış durumda ki, artık batırılsın’ diyorlar.. Elden çıkarılan,ama jilet olmaktan kurtulan vapurlardan biri Maltepe. 1962’de İstinye Tersanesi’nde inşa edilen vapur artık kültür merkezi! 2010’da elden çıkarılan ve sonra Şile Belediyesine verilen vapur, yapılan onarım ve düzenlemeden sonra 2011’de Liman Kültür Merkezi oldu. Bir ilginç dönüşümü de Şehit Adem Yavuz vapuru yaşadı. Bu vapur 1976’da Haliç Tersanesi’nde inşa edilmişti. 37 yıl hizmet verdi. 2013’te kadro dışı bırakılan vapur hurdaya gitmekten son anda kurtuldu. Vapur Turnesi’ adı altında dünyanın ilk ve tek yüzen mağazası oldu. Adını, 1974 Kıbrıs Harekatı’nda görevdeyken şehit edilen gazeteci Adem Yavuz’dan alan vapur, İstanbul’da taraftarlarla böyle sefere çıkardı! İstanbul vapurlarının değişen işlevleri eskilerde de yaşanmıştı. Şirket-i Hayriye’nin muhteşem vapurlarından bazıları dönüştü! İşte, Halâs. Şirketin en büyük vapurlarından Halâs, ilk olarak Reşid Paşa adıyla İngiliz tersanelerine ısmarlanmış ve 1914’te Glasgow’da inşa edilmişti. Parası peşin ödendiği, yapımı bittiği halde İngilizler gemiyi vermedi. Savaşı’nda, Water Witch adıyla mayın gemisi olarak kullandılar. Mondros Mütarekesi’nde İstanbul’a gelen gemi İngiliz İşgal Komutanlığı emrindeydi. Mudanya Antlaşması ile Şirketi Hayriye’ye iade edilebildi. Bu çok gösterişli ve değerli vapura, kurtuluş anısına Halâs adı verilmişti. 1923’ten 1983’e kadar tam 60 sene Boğaziçi’nde hizmet verdi. 1985’te, Günaydın gazetesi sahibi Haldun Simavi tarafından satın alındı ve gezi teknesi olarak düzenlendi. Sonra vapur Koç Ailesi’ne geçti. Tümüyle elden geçirilen ve yeniden düzenlenen bu tarihi vapur halen turizme hizmet eden özel gezi ve davet gemisi olarak hizmet veriyor. Yine bir dönüşüm hikayesi kahramanı, Sarıyer vapuru. Şirket-i Hayriye’nin küçük vapurlarından Sarıyer, 1938de Hasköy Tersanesinde inşa sonuna kadar Boğaziçi’nde İstanbulluları taşıdı. 1980-1983 arasında ise Haliç’te çalıştı. 1983 sonuna kadar Haliç hattında, Eyüp ile Galata Köprüsü İskelesi arasında yolcu taşıyan Sarıyer vapuru, bu tarihten sonra satıldı. Yeni sahipleri onu tümüyle değiştirdi ve Paradiso adını verdikleri vapuru gezi, eğlence ve lokanta gemisi olarak kullandılar.. Şirket-i Hayriye’nin en zarif vapurlarından olan Boğaziçi de, Sarıyer vapurunun kaderini yaşadı, hatta daha kötüsünü! 1910’da,Glasgow’da inşa edilen Boğaziçi, şirketin orta boy vapurlarındandı. 1962’de yaşlandığı için tümüyle yenilenerek seferlere devam etti. Bu güzel vapurun başı beladan kurtulmadı. 29 Eylül 1984’te Boğaz’da demirliyken yandı. Hemen onarıldı, sonraki yıllarda yine onarımlar gördü. Fakat yandığı sırada artık yolcu taşımıyor, yüzer lokanta olarak kullanılıyordu. Manidar değil mi? 1982’de kadro dışı kalmış, satılmıştı. Şekli şemalı değişen, çirkinleştikçe çirkinleşen, başı beladan kurtulmayan bu kadersiz vapur uzun yıllar Marmaris Belediyesi mülkiyetindeydi. Son darbeyi yine yıllarca iskeleleri arasında dolaştığı Boğaz’da aldı. 1995’te bir Romen şilebinin çarpmasıyla parçalandı ve hurdaya çıktı. Tam da şu fotoda görüldüğü gibi, Boğaziçi’nin kardeşi olan, onunla aynı yerde, aynı tarihte; Glasgow’da 1910’da inşa edilen Sarayburnu vapuru. Boğaz hattında hizmet verdi. Yaşlandığı için 1961’de tümüyle yenilendi ve Kadıköy hattında çalışmaya devam etti. 1984’te hizmet dışına alındı. 1986’da satışa çıkarıldı ve 1988’de yine Haldun Simavi tarafından satın alınarak Pendik Tersanesi’nde gezi eğlence gemisine dönüştürüldü. Sarayburnu vapurunun hayatında çok özel anlar vardı Tarih 1 Temmuz 1927, Atatürk, Ertuğrul yatıyla İstanbul limanına giriş yapıyor. Sarayburnu vapuru, dört bir köşesini dolduran İstanbullularla birlikte Gazi Mustafa Kemal’i karşılama töreninde.. Hem de yan yatarcasına.. İstanbullulara hizmet etmiş, Mustafa Kemal’i karşılamış bu güzel vapur, 1993’te içine yerleştirilen bombanın patlamasıyla parça parça edildi. Fakat yukarıda belirtildiği gibi, Sarayburnu vapuru patlatıldığında artık yolcu vapuru değil, bir eğlence gemisiydi. Terör onu seçmişti. İşte yine turistik gemi’ yapma sevdası ile trajik bir sona sürüklenen, Şirket-i Hayriye’nin en güzellerinden Güzelhisar vapuru.. 1911’de İngiltere’de Newcastle tersanelerinde inşa edildi Güzelhisar. Şirketin büyük vapurlarındandı ve çok gösterişliydi. 1. Dünya Savaşı yıllarında, 1915’te Marmara’da bir İngiliz denizaltısının saldırısıyla hasarlandı. Ama onarılarak hizmete devam etti. İstanbullularla çok güzel zamanlar yaşadı. 1932 tarihli bir haberde Eczacılar Birliği’nin 68 no’lu vapurla Güzelhisar gezisinden bahsediliyor. 68 no’lu Güzelhisar, Boğaziçi’nde 1984 yılına kadar çalıştı, sonra seferleri durduruldu. 1986’da ise kadrodan çıkarıldı. Sonra talipleri çıktı! Güzelhisar, Şirket-i Hayriye’den kalan en son vapurdu ve müze olması kararlaştırıldı. 1980’lerin sonunda Haliç Tersanesi kıyısına çekildi. Haliç Tersanesi’nde yıllarca bekledi ama herhangi bir işlem yapılmadı. Vapur çürümeye terk edilmişti ve sadece bir kişinin ilgisini çekti! O kişi Sezen Aksu idi.. 1990’ların popüler şarkısı Şinanay Ada Vapuru Yandan Çarklı adlı şarkının klibi Güzelhisar içinde bu linkten izlenebilir; Bu, Güzelhisar’ın insan içine çıkıp eski günlerini yaşadığı son etkinlik olmuştu. Çünkü sonra onu büyük işadamları alıp götürdüler! Rahmi Koç, Güzelhisar’ı onarıp Hasköy’deki müzede sergilemek istiyordu. Vapuru 1993’te aldı ve Tuzla RMK Tersanesi’ne götürdü. Gidiş o gidiş. Bu gidiş, Güzelhisar için ölüm yolculuğu oldu. Finansman bulunamadığı gerekçesiyle vapur yıllarca tersanede bekledi ve tam anlamıyla çürüdü. Tüm çağrılara rağmen Güzelhisar vapuru kurtarılmadı ve 2011 yılında devlet tarafından 35 bin liraya hurdaya satılarak parçalandı. Güzelhisar’ı önce alıp sonra vazgeçerek iade eden Koç Müzesi Vakfı, Fenerbahçe adlı vapura ise özel ilgi gösterdi ve müzeye dahil etti. 1952-53’te İngiltere’de inşa edilen Fenerbahçe vapuru, Şehir Hatları’nın bahçe tipi vapurlarındandı. Köprü-Adalar-Yalova hattında çalıştı. Sirkeci-Kadıköy hattında da çalışan Fenerbahçe, 22 Aralık 2008’de son seferi yaptı. 2009’dan beri Hasköy’de müze vapur olarak hizmet veriyor. 1952’de İtalya’da inşa edilen Paşabahçe vapuru, 74,5m uzunluk ve 13,2m genişlik ile, döneminde Şehir Hatları’nın en büyük vapuruydu. 2011’de Beykoz Bld’ne verilen Paşabahçe vapuru, o tarihten sonra düğün salonu, film seti ve ekinlik alanı olarak kullanıldı. Şimdiye kadar Beykoz kıyısında eğlence mekanı olarak kullanılan vapur, denize batırılınca da su altı sporlarına hizmet edecekmiş. Akla ziyan! Zira, uzmanlar diyor ki Metal, suda korozyon yapacak yani paslanacaktır. Hem midye yatakları hem de çevredeki balık popülasyonu zarar görür. Fakat tüm itirazlara rağmen, bu klasik vapurlar tek tek yok ediliyor. Aslında bu vapurların yok edilmesinin hız kazanması 2005 sonrasıdır. 2005’te Şehir Hatları hemen tüm vapurlarıyla birlikte İDO’ya, İDO da birkaç yıl sonra özel sektöre geçmişti. Vapur katliamı öylece başladı. Bu katliam öyle yoğunlaştı ki, sonunda ŞehirHatları tekrar canlandırıldı ve yeni vapurlar da yapıldı. Ama eskiler gitti. Paşabahçe de son oldu. Paşabahçe bahçe tipi’ denilen üç özel vapurdan biriydi. Kardeşlerinden Dolmabahçe 1990’larda söküldü. Fenerbahçe ise Haliç’te Koç Müzesi’nde. Şehit Necati Gürkaya vapuru 1977 Haliç Tersanesi yapımı. 2005’te İDO’ya devredilip şehir dışına gönderilenlerden. Cide hediye edilmiş. Bir süre ilçe halkı için gezi amaçlı kullanıldıktan sonra masraflı’ diye kenara çekilmiş ve şu an çürümeye terk edilmiş durumda. Bekliyor! HalicPostasi isimli Twitter hesabından alıntıdır.
vapuru kullanan kişiye ne denir